Nadia, yüreğini umarsızca paramparça eden Nikolas'a dönüp dedi ki;
"Umrundaymış gibi davrandığın için teşekkürler, seni pislik." Bunu
söylerken rahatladığından istemsizce gülümsedi. İşte tam bu anda bir şeyi
farketti Nadia; Gülümsemek bir kadının en iyi makyajıdır.
Ancak Nikolas israrcıydı, her zamanki gibi.. "O benim de bir arkadaşım ve bir arkadaşımın sorunu, benim sorunumdur. Anlamıyorsun, buna ihtiyacı vardı!' diyerek açtığı yarayı deşiyordu.
Ancak Nikolas israrcıydı, her zamanki gibi.. "O benim de bir arkadaşım ve bir arkadaşımın sorunu, benim sorunumdur. Anlamıyorsun, buna ihtiyacı vardı!' diyerek açtığı yarayı deşiyordu.
Nadia, biraz önce sahip olduğu o gülümsemeyi de kaybettiğini, yüreğine ve
iliklerine kadar tekrar titreyince hissetti ve sinirden viski bardağını duvara
fırlattı. Bu hareketinden sonra şimdi de hissettiklerini sözlerle anlatmaya
çalışıyordu; "Bana bir kere yalan söylersen, her söylediğini sorgularım ve
sen bana yalan söyledin pislik herif. O saatte maçta olduğunu
söylemiştin!"
Nikolas içinden; 'Evet maçtaydım, ama vip odasında, Addison ile'
dedi.
"Addisonlaydın gece boyunca! O benim..tek.." Hıçkırıklara boğulmuştu
Nadia. Ayakta zor duruyordu.
Nikolas'ın aklından o sırada geçen tek bir cümle tüm derdini anlatabilirdi
aslında: 'Nadia! Ben tek eşliliğe inanmıyorum!' Ancak,
diyemedi...
Onun
yerine; "Ben olsam kıskanmazdım Addison'ı. İhtiyacı vardı diyorum! Hem sen
hiç benim olmadın ki!" dedi ve bu lafının hemen ardından Nikolas terasa
bir şok dalgası yayıldığını hissetti. 'Sakin ol aslanım, bunu da atlacaksın!'
Nutku tutulan Nadia ise, yarıda bıraktığı cümlesini tamamlamaya çalıştı;
"O benim 24 yıllık arkadaşımdı, pislik herif, 24!" Titriyordu...'Sen
hiç benim olmadın ki!' mi dedi O demin? Şu an, Sil baştan filmindeki
Clementine olmayı o kadar çok isterdi ki... Addison ve
Nikolas...İnanılmaz! Bu durumu, Addison'un geçenlerde gittikleri bir mağazadan
aldığı Bvlgari Jasmin Noir'ın hoş ve yumuşak kokusunu Nikolas'ın üzerinde
koklayınca ifşa edebilmişti. Öyle ki, kendisi Burberry Classic Woman
kullanıcısıydı. Tamamıyla zıt iki zevk... Bu kadar aşikâr olmalı mıydı
yaptıkları bu aşağılık şey?
Nikolas ise kendine, bu durumda suçlu olmadığını söylüyordu. 'Ben tek bir
insana bağlanamıyorum Nadia!" diye içinden sitem etti. Terasta hava
serindi.
Her ne kadar Niko'yla sevgili olmadan evvel de O'nun çayır-keyf ve çapkın bir
hayat sürdüğünü bilse de, Nadia öfkeli bakışlarını Nikolas'a çevirip, sert bir
şekilde kelimeleri bir bir yineleyerek sordu; "Sen hiç benim olmadın ki mi
dedin sen?"
"Evet, Nadia.Evet! Baştan beri hep daha iyi bir hayat, daha iyi bir ev,
daha iyi hediyeler, daha iyi 'Nikolas' istediğini söylüyordun! Ben miyim
vefasız!"
"Ama gidip en iyi arkadaşınla yatmadım, seni pislik herif!" Öfkesi,
ruhunu ele geçiriyordu. Gazetedeki bir haberi anımsadı bu anda... Haberde şu
yazıyordu; "California eyaletinin Los Angeles şehrinde Cinnet geçiren
adam, önce karısını bıçakladı; ardından bir yaşındakini bebeğini kucağına alıp
7.kattan atladı." Durum hiç de iyiye gitmiyordu.
'Addison...O taş gibi bacakları, insana ilham veren yeşil gözlerinin delici
bakışları... Tanrım, her dakikasına değdi." düşünceleriyle kendi moodunu
yükseltmeye çalışırken Nadia'nın duymak istediği şey bu düşünceleri değildi.
Annesi tarafından ona dayatılmış toplumsal ahlaki kurallar açısından haklıydı
ve bir açıklama, belki de basit bir özür bekliyordu. Nadia'nın Nikosu'nun
ise aklında tek bir cümle vardı... Latince; Carpe Diem. Kolunun iç
tarafında dövme de yaptırmıştı üstelik. O anına bakan bir insandı sürekli. 'Ben
böyle yetiştirildim!'
Üstelik iki sene olmuştu neredeyse Nadia'yla olalı! Bu süre ona yeterdi bile.
Hamurunda yoktu bu kadar uzun süreli bir ilişki. Ki olmadı da zaten. Nikolas,
Chloe ve Addison'dan başkasını düşünmüyordu. Bir katalog yapmıştı sanki; mavi
ve yeşil gözlüler. Özellikle ah o yeşil gözlüler...
Hava biraz daha serinlemiş gibi geldi. Hırkasını almadığı için pişman oldu.
Öyle ki Mississippi eyaletinin bu güzide Greenville şehrinde yazın ortasında da
olsa, akşamları sert ve kuru bir soğuk çıkagelebilirdi. Tıpkı bu gece gibi.
Hatta geçen yaz tatilinde gittikleri Türkiye'nin İzmir'i veya 3 yıl önce henüz
arkadaşken gittikleri Romanya'nın Bükreş'i...
Nadia, isminin hikayesini hep anımsardı. 29
yaşına gelmiş olmasına rağmen, henüz 14 yaşında öğrendiği ispanyolca seçmeli
derste, daha ilk derste özellikle, nadia'nın hiç kimse demek
olduğunu öğrenmişti. Tekrar haberi anımsadı. Hayır yapamazdı. O kahpe Addison
yüzünden ne Nikolas'a zarar verecek, ne de kendi hayatını, geleceğini veya
hayallerini mahvedecekti. Düşüncesi bile korkunçtu. Ama içindeki dürtü...
Çok güçlüydü. Haberin yayınlandığı günü hayal meyal hatırlıyordu. Haber, New
York Times'ta iki gün boyunca en üstte kalmıştı.
Aslında bulundukları durumda 'cinnet' geçirmekten de öte Nikolas'ın ona boş boş
bakması ve açıklama yapmaması onu deli ediyordu. 'Olanları kabul etmemi mi
bekliyorsun, yedi kocalı hürmüz?'
"Neden pislik herif, neden?!"
"Şey.. Bunaldım, Nadia. Gerçekten bunaldım artık! Hayatımda bir
değişikliğe ihtiyacım vardı ve sıkılıyordum. Burada her şey o kadar sığ ki! O
kadar boğucusun ki!"
"Boğucu muydum?!
Aşağılık..." Sustu. Sadece sustu ve derin derin nefesler alıp verdi.
Kendisine gelmeliydi. Beynine kan gitmeliydi. Çünkü bu dakikalar onun 29 yıldır
yaşayarak öğrendiği tüm tabuları, tüm inançlar yıkıp geçiyordu. 'Bu kadarı
da ağır geliyor!'
Ruhunun derinliklerindeki bu öfkesi, mayıs ayında Oklahamayı kasıp kavuran
hortum gibi yıkıcı olmaya başlamıştı. Üstelik aşkları -Niko'nun sözde yaşattığı
hisler- ona sonsuzluğu, yenilmezliği, merakındaki doyumsuzluğu, yapılacak
keşifleri o kadar tattırıyordu ki hayatının zirvesinde olan bu genç kız, hiç bu
kadar mutlu olmamıştı. Şu an ise durumuna baktığında ağlamaması mümkün değildi.
Nasıl bu kadar zayıf olabiliyordu? Nadia, bir kadın dergisinde "Babasıyla
annesi erken yaşlarda boşanmış kızların daima babalarının 'kopyası' tarzında
bir koca aradıkları" konusunda bir yazı okumuştu. 'Ne kadar da
haklılarmış. Sadece kendimi mahfetmişim!'
"Bak gel, otur sakin sakin konuşalım. Biliyorsun, bende panik atak var.
Kilitleniyorum, gidiyorum. O yüzden yalvarırım, dinlemesen de otur..."
derken Nadia'nın kollarından tutmaya çalıştı.
'Şerefsiz herif kollarımdan tutuyor, olamaz!'
Nadia anlık bir irkilmeyle "Bırak beni!" diye çığlık attı bu sanki o
anda kıyamet koptu, geceler gündüz oldu, güneş doğudan battı...Gecenin yıkıcı
kasvetine, ilikleri dondurucu kuru soğuğuna, köpeklerin koro halinde
havlamasına, kapıların-pencerelerin gıcırdamasına, bebek ağlamasına, araba
seslerine, Nadia'nın tiz çığlığı da eklendi... Sonrası hayal meyaldi... O an,
ne Addison, ne Chloe ne de bir başkasının bir önemi vardı. Artık önemi olan tek
şey; varlığının boyunca acılarla yüzleşmiş Nadia'nın yatağında kan ter içinde
uyanması ve tüm bu olanların sadece birer hayal olduğunu görmesiydi.
Uyandıktan sonra tuzlu terlerinin kapattığı ve yaktığı gözlerini uzunca bir
süre açamadı. 'Of, çok kötüydü!'
Ellerini kullanmak istedi, ancak kullanamadı.'Neler oluyor?!'
Kullanamadı... Çünkü elleri, Mississippi Devlet Hastanesindeki sert yatağın iki
tarafındaki soğuk demirlere kelepçelenmişti. Ne California, ne de 7.kattaki
adam vardı. Haber, 2 yıllık kocasının, kendisini önce spor salonundaki
müşterisiyle, ardından 24 yıldır tanıdığı, 7 ay önce boşanmış ve yalnızlıkla
kavrulan arkadaşı Addisonla ilişkisi olduğunu öğrenip, yıkıcı bir travma
yaşayan ve artık bir "hiç" olan Nadia'nın kurguladığı bir masaldan başka
bir şey değildi. Ve evet ne yazık ki, cinnet geçiren kişi de "koca"
değildi...