28 Temmuz 2014 Pazartesi

Oyun teorisi kapsamında EĞLENCE TEORİSİ

  Penn Üniversitesi'nin Gamification adlı dersini almıştım geçenlerde. Muhteşe, yenilikçi ve 22. yy için düşünülebilecek bilgiler barındırmakla birlikte hayatımızı daha anlamlı ve eğlenceli hale getirebilecek bir takım bilgiler sunan bir dersti. 

Oyunlaştırmada temel amaç olağan deneyimleri alıp eğlenceli hale getirerek insanların o işi nasıl daha gönüllü ve keyif alır şekilde yapacağını tespit edip uygulamaktı. Bir örnekle konuyu daha anlaşılabilir kılmak istiyorum;

Bir çöp kutusuna yaklaşıyorsunuz ve içine çöpünüzü atarken bir ses efekti çalmaya başlıyor; dipsiz bir kuyuda düşercesine giden çöp... Yapılan araştırma sonucunda o gün, bu bahsettiğimiz çöp kutusundan toplamda 72 kilogram, yani sadece o gün için 42 kilo daha fazla çöp elde edilmiş!

 Hadi bunun hayatımızın diğer bir alanı ve tecrübesine uygulanmasının diğer örneğine göz atalım... İşe gitmek için evinizden çıktınız ve metroya geldiniz. Metronun girişinde bir de ne görüyorsunuz? Piyano tuşlarından merdivenler! Bu uygulamanın sonucunda ise %66 daha fazla insan merdivenleri kullanmış ve belki ufak da olsa "yürüme" , " egzersiz yapma" gibi tecrübelerini eğlenceli hale getirmiş.



Peki bu oyunlaştırmanın daha farklı alanlarda ve tecrübelerde uygulanması mümkün mü? Ya da hangi alanlarda yaparsak daha fazla verim alabilir ve toplum olarak günlük iş yoğunlukları ve streslerden uzaklaşıp huzur ve daha çok eğlence bulabiliriz? Siz de yenilikçi fikirlerinizi düşünüp, gerekirse buraya yazarak yeni bir eğlence teorisi dalgasını ülkenizde başlatabilirsiniz!

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Selfie Şakası Kötü Gitti!

Selfie şakası yapayım derken ömründen ömür gidiyor genç ergenimizin. Hadi izleyelim!


28 Nisan 2014 Pazartesi

Kendi sesinizi bulun

Sizin sesiniz hiç kaybolamayacak bir kozu çağırıyor. Kapilari açacak, değişime ilham verecek, hayatinizi yenileyecek, momentum yaratacak ve bolluğu çekecek bir şeyler söylemek zorundasiniz.

Sesinizi enerji, sevgi ve umutla doldurun. Sizin için neyin önemli olduğu hakkında söylenenleri reddedip hayatla konuşun ve olasılıkları yaratin. 7 milyar insanin her birinde farkli olan, benzersiz ses tonunuzla hayatınızın şarkısını söyleyin. Sizin sözleriniz, sizin yaşamınız önemli! İçinizdeki büyüklüğe sarılın.

10 Ocak 2014 Cuma

Öğrenci Gelişim Derneği - OGED kuruldu!

Bu gençler bambaşka... Bu gençler geleceklerini düşünüyor ve geleceklerini kuruyorlar. Birleşme yoluna gidiyorlar; herkesi bir olarak görüp, ayrım yapmıyorlar... 



Başta projenin kurucusu ve ilk yönetim kurulu başkanı olan İsmail ÇELEBİ'yi, ardından bu yola baş koymuş yardımcısı Buğra DURSUN'dan, Halkla İlişkiler sorumlusu Oktay KÜÇÜK'e ve diğer tüm ekip arkadaşlarını tebrik ediyorum. 

Kısaca projelerinden bahsedecek olursam bir bireyin birey olma yolundaki en önemli adımı olan "öğrencilik" çağını belki tamamen engebesiz, engelsiz veya sorunsuz değil ama daha az sorunla geçirmelerini sağlamalarına yardımcı olmak için bir araya geldi bu güzel 11 insan!

Dilerim ki projeleri sürebileceği en üzün müddette sürsün ve en kötüsünden biz sonunu görmeyelim. Sonuna kadar sizinleyim gençler!


Derneğin Facebook sayfası; https://www.facebook.com/ogrencigelisimdernegi

Kurucu ve Yönetim Kurulu Başkanı İsmail ÇELEBİ; https://www.facebook.com/icelebi1989

27 Temmuz 2013 Cumartesi

"Kimimizin derdi kimisinin hayalleridir." -ol iz vel.




Aslında her gün, her dakika o kadar çok karşılaşıyoruz ki sıkılıyoruz ve arka plana atılıyor tüm bu gerçekler. Şu an'da bilgilendirmekten ziyade hatırlatma olarak yazmak istedim bu konuyu.

Kimimiz gün be gün eğitim sisteminin çarpıklığıyla imtihana tabi tutuluruz, kpss, öss, sbs gibi zat-ı muhteremlerin gerçek sınavlar oldukları düşüncesiyle..

kimimiz katma değer vergisiyle çarpılırız, bir "malın" asıl değerinden daha çok olduğunu düşünüp korku duyarak..

kimimiz 'devlet' tarafından ödenen öğrenci 'kredilerini' koştur koştur 7'sinde çekilmesiyle "oh bu haftayı da çıkarıcaz inşallah" diye düşünürken aslında, o paranın kitaplara dahi yetmediği gerçeğiyle yüzleşerek paranın yetmeyeceği gibi, 3'e katlanmış olarak ödeneceği hadisesiyle yüzleşerek...

kimimiz sigortasında biriktirdiği, yani o yıllaaar boyu çalışıp da kazandığı maaşından çocuğuna alabilceği bir kaç üst baş parasından ve hatta çocuğuyla, ailesiyle gidebileceği tatilerden feragat ederek kestikleri o primlerin aslında günü geldiğinde "kanserinin"," kemik erimesinin" "alzheimerının" ilaçlarını bırak, prospektüsünü bile karşılamadığı gerçeğiyle...

kimimiz daha bırakın "uluslararası yolculuğu"; kentinden, semtinden ayrılamadan, hayatındaki tomurcukları göremeden; ailesine ve kendisine bakmanın verdiği yükümlülükten fabrika hayatının tutsaklığıyla geçirdiği hayatında vereceği son nefesini dahi "rahatlıkla" alamayacağı gerçeğiyle...

kimimiz daha ufacıkken, bir futbol topuyla bile mutlu olurken, hatta bir tasoyla ömrünü geçirebileceği düşüncesiyle yaşarken, bir bisiklet sahibi bile olamayacacağı-olamadığı gerçeğiyle...

Ha şimdi sorarsın ki bana "sen kimsin o halde, hangi gruptansın ela gözlü delikanlı? Türkiye denilince aklına ne geliyor?" Bunları görüp de bana sormana sadece nutkum tutulur, sadece... Bir şey diyemem.