18 Ağustos 2012 Cumartesi
12 Ağustos 2012 Pazar
En hoşuma giden gerilla reklamları (guerrilla marketing)
Her şeyden önce, usta nedir bu guerrilla marketing? (Onlarca çarpıcı resim var konuda, kaçırmayın.)
Bu pazarlama stratejisinde asıl amaç, beklenmedik ataklarla, cesur
hareketlerle rakibi demoralize etmek, sürekli rakibi yoklayarak bir
açığını bulmaya çalışmaktır. Çoğu farkedilemez reklamların. Siz "Aa çok çarpıcı!" diyene kadar, ürün bilinçaltınızda yerini alır. Bazıları hemen farkedilebilir, bazıları ise dakikalar sonra.
Rakiplerin çok güçlü olması
da problem değildir, örneğin premium sınıfta bulunan (nike, redbull, pringles vb.) ve pazarın en
kalitelisi, en üstün markası olarak algılanan pahalı ürünlere sahip bir
firmaya karşı, piyasaya daha da pahalı ürünler çıkararak meydan
okunabilir. Tabi gerilla pazarlama'yı dönem dönem kullanan firmalar arasında nike, benetton, lipton, puma, pringles ve birçoğu da vardır.
Mesela Trabzon'da mavi jeans'in yanına aynı tip karakterlerle bordo yazıp, giyim mağazası açan adamın yaptığı pazarlama şeklidir.
Ve sıra çarpıcı resimlerde. Ee, görsel "can"landırma "can"dır. (Tıklanarak büyüyebilirler.)
*True Blood, ABD'de çekilen, ana temada "vampirlerin hayatını" konu alan dizidir. Oldukça +18'dir.
26 Temmuz 2012 Perşembe
Tarzımız ne bizim?
Bugün şu fotoğrafı görünce içimden yazmak geldi.
Ben böyle tarza işerim hacı.
Bir tarza gireceğim, veya yeni bir tarz yaratacağım diye şekilden şekile girmeyin beyler. Bu yaz sıcağında, tişört+yün süveter+ceket, altına kalın pantolon giyip de neyi amaçlıyorsunuz ki? Sadece bu arkadaşta değil, çoğu kişide görmekteyim malesef. "Para yok hacı." boktan bir mazaret biliyorsunuz ki. Çünkü, bir şekilde giyiminize ayırabilirsiniz parayı. Pazarda farketmediğiniz muhteşem şeyler var. Sadece bir saat ayırıp, cüzî bir miktarla yırtabilirsiniz. Ki resimdeki kadar para verip de,
16 Temmuz 2012 Pazartesi
Bu dünyada yaşanılmaz(mış)
“Allah bana sarılsın, ihtiyacım var.” diyen insan bence;
hayatındaki dibi görmüş insandır. Ve eğer olur da yılmazsa, her acının
bir güzelliğe sahip olduğunu öğrenecektir. Ben yaşadım biliyorum çünkü.
Yalnız kaldım, dışlandım, ailemde çok kötü, ağır ve kalıcı hastalıklar
yaşandı, ölen yakınlarım oldu, büyük kazalar ve saysam yetmeyecek
sıkıntılar yaşadım. Bunların bazılarını aynı zamanda yaşadığım da oldu.
Ajitasyon yapmam, nefret ederim ama bunların bir şekilde söylenmesi
gerek ve inanın bana bundan daha saf ve temiz bir şekilde aktarılamaz.
Benim bir zamanlar sıkıntı olarak gördüğüm, bir yaşadığımdan örnek
olarak vereyim; küçük bir kaza sonucunda elimdeki iki tendon koptuğu
zaman, kolsuz bir adamın bu olayı nimet bellediğine şahit oldum. O an,
dünyam karardı. O an, dönüm noktamı yaşadım. Hem de öyle “ışığı
gördüüüm” safsataları olmadan. içimden dedim ki “Allah sabredenle
beraberdir.” Beş vakit namaz kılan bir insan değilimdir, Allah
affettsin. Fırsat bulursam arada bir Cumaya giderim. Ama bu inancımla
gurur duyarım. Bir başka örnek vermem gerekirse, işitme cihazı taktığım
zamanlarda bazı şeyleri duyamamayı o kadar dert etmiştim ki, Metroda
yanıma oturan, marmara depremi yüzünden, yaklaşık “13” yıldır,
%100 görme engelli olan, belki de hayatında bir daha güneşin doğuşunu ve
ilkbahardaki o serin yağmurun ardından çıkacak gökkuşağını göremeyecek
birinin, benim derdime nimet dediğini ancak idrak edebilmiştim. Bakın
“Sizlerden daha kötüleri var bak haa, şükredeceksiniz lan!” diye
tehditkâr bir biçimde söylemiyorum bunları. Gerçekler acıtır. Kıymetini
bilin bir şeyleri kaybetmeden. Biz insanız nankör varlıklarız. Hadi ama!
Yapın özeleştirinizi! Kaçımız farkında oluyor gerçekten sahip
olduklarımızın? inanın bana, ergenliğim boyunca hep sahip
olamadıklarımdan yakındım. Hayallerim vardı ve hâlâ var. Şayet, benim
gibi hayatınızın dibini görmemiş biriyseniz bile korkacak bir şey yok.
Tecrübe dediğimiz şey, bir şeyi elde edemediğimizde, başaramadığımızda
veya kaybettiğimizde elde ettiğimiz birikimlerdir. Bizi biz yapar.
Sonuçta bu anlattıklarım ve diğer tüm yaşadıklarım beni ben yaptı, tüm
bunları yazabilmemi sağladı. Anlatımı, özlü bir sözle güçlendirme
yöntemi vardır. Mevlana, ne kadar güzel demiş; “Kötü bir döneme
girdiğinde ve her şey sana karşı gibi göründüğünde, bir dakika bile
dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde sakın pes etme, çünkü işte orası
gidişatın değişeceği yer ve zamandır.” Anı yaşayın, çok mu zor ?! Carpe
Diem!
Olmuyor, olmuyor, olmuyor!
Adam, bu fotoğrafını
gördükten sonra, dün 4.cü kattan kendini attı. Şans o ki, yatak
sevkiyatı yapılırken yatağın üstüne düşerek kurtuldu. Utancından
hastanede zehir içti. Midesi yıkandı ve o da ne bir parça bulundu
vücudunda. Kanser. Henüz birinci aşama.
Adam ne yapacağını şaşırmış durumda. Artık bu andan itibaren "ulan
kendimi elektrikli sandalyeye bağlasam, elektrik santrali patlar be"
diyerek sineye çekmeye karar verdi. Birkaç ay sonra, tamamen iyileşince,
yeni yeni maceralara yelken açmak adına hastaneden ayrıldı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)